Yeşil eczanenin 10 doğal mucizesi:
◊ Sülforafan: Bilinen en güçlü, doğal kanser koruyucu maddelerden biri olan sülforafanı lahana, karalahana, karnabahar ve turpta bol miktarda bulabilirsiniz.
◊ Antosiyaninler: Siyah, mor ya da koyu kırmızı sebze ve meyveler en zengin kaynaklar.
Son derece güçlü bir antioksidan, kanserden ve damar sertliğinden korumada oldukça faydalı bulunan bu maddenin yaban mersini, kiraz, vişne ve üzümde bol bulunduğu aklınızda olsun.
Karadut ve böğürtlen de çok güçlü birer antosiyanin kaynağıdır.
◊ Kuersetin: Bu antioksidan madde, özellikle kanserden korunma ve virüs enfeksiyonlarını önlemede etkili. En zengin olduğu besinlerin başında kırmızı soğan ve elma geliyor.
Bu nedenle her gün bir soğan ve bir elma yemek son derece mantıklı.
◊ Likopen: Kırmızı mucize olarak bilinen bu doğal antioksidan, kanserden damar sertliğine kadar pek çok soruna çare olarak gösteriliyor. Cilt yaşlanmasını geciktirdiği de doğru. En çok bulunduğu besinlerin başında domates ve domates ürünleri (salça, domates suyu) geliyor.
Diyetinize bol bol pişmiş domates ekleyin. Kayısı, karpuz ve pembe greyfurtta da likopen bulunuyor.
◊ Beta karoten: Beta karoten, A vitamininin öncü maddesi ve çok güçlü bir antioksidandır. Sarı, turuncu meyve ve sebzelerin çoğunda bulunuyor. Havuç ve kayısı ise en zengin kaynaklar.
◊ Kateşinler: Üzerinde en çok çalışılan antioksidan gruplarından biri. Çok sayıda kateşin var ve hepsi faydalı, hepsi değerli. En zengin kaynakları ise çay ve böğürtlengiller. Yeşil çayda siyah çaydan biraz daha fazla bulunuyor.
◊ Elajik asit: Yıldızı son yıllarda parlayan güçlü bir antioksidan. Üzüm, kiraz ve çilekte bulunuyor ama en zengin olduğu yiyeceklerin başında nar var. Her gün dörtte bir su bardağı kadar nar suyu ihtiyacı karşılıyor.
◊ Resveratrol: Üzüm ve şaraptaki siyah mucize olarak ünlenen bu değerli antioksidanın üzüm asmasının yaprağında, pekmez ve üzüm suyunda da bulunduğu aklınızda olsun. Üzüm yemek, üzüm suyu içmek ve pekmez yemek bu nedenle akılcı.
◊ Pektin: Kıymeti son yıllarda anlaşılan bir madde çok güçlü bir kolesterol azaltıcı olarak tanımlanıyor. Elma ve greyfurt en çok bulunduğu yiyecekler.
◊ Kapsaisin: Son yıllarda önemi daha da anlaşılan kapsaisinin metabolizmayı hızlandırdığı, kolesterol seviyesini az da olsa azalttığı, iltihabi süreçleri baskıladığı kanıtlandı. Kırmızıbibere acısını veren madde de aynı kimyasal. Kırmızı acı biber bu nedenle tavsiye ediliyor.
Omega-3’ün 10 marifeti:
Neden daha çok omega-3 kazanalım? sorusuna yanıt arıyorsanız buyurun…
◊ Belleği daha güçlü tutmak için
◊ Kalp aritmilerini önlemek için
◊ Daha güçlü bir bağışıklık sistemi için
◊ Kanın akışkanlığını artırarak pıhtılaşmasını ve dolayısıyla kalp krizi, inme ve felç riskini azaltmak için
◊ İyi kolesterolü artırmak, trigliseridi düşürmek için
◊ Kanserli hücrelerin üreme potansiyelini azaltarak kansere karşı korunma için
◊ Yaşlanmaya bağlı görme bozukluklarını geciktirmek için
◊ Sağlıklı saçlar ve parlak bir cilt için.
◊ Yaşlanmanın en önemli nedeni olan mikropsuz iltihapları (inflamasyonu) önlemek, en azından geciktirmek için
◊ Daha geç yaşlanmak, daha uzun ve sağlıklı bir ömür sürmek için…
https://youtu.be/iR2-NL-_uXw (KRONİK İNFLAMASYONLARDA NELER OLUYOR VE LABARATUVAR TEKNIKLERI)
Muz mu kivi mi?
Diyelim ki önünüzde iki seçenek var. Muz ya da kivi yiyeceksiniz ve ikisinin de kalorisi aynı; 100 kalori civarında. Fakat muzun glisemik indeksi kivinin üç katı. Bu da, muzun size üç kat daha kilo aldırma potansiyeli olduğu anlamına gelir.
Çünkü muz çok hızlı kana karışarak insülini çok çabuk tahrik eder. Yediğiniz muz hemen yağa dönüşür, üstelik kısa bir süre sonra yeniden acıkırsınız.
Mesela elma çok iyi bir meyvedir, çünkü hem glisemik indeksi düşüktür hem de çok fazla posa içerdiğinden kana çok yavaş karışır.
Sarımsak, limon, sirke
◊ Mümkün olan her şeye limon sıkın. Limon, bir gıdanın glisemik yükünü azaltır ve kana karışma hızını yavaşlatır.
◊ Sirkeyi daha çok kullanmaya çalışın. Aynı limon gibi, sirke de besinlerin glisemik yükünü azaltma özelliğine sahiptir.
◊ Sarımsağın birçok faydası olduğu bilinir. Ama birçok insan bu mucize besinin, beraber yendiği her şeyin glisemik indeksini azaltma gücünü bilmiyor.
Neden yumurta?
Yumurta beslenme pratiğinde çok önemli bir gıda. Mükemmel bir içeriği var. Yapısındaki besinsel unsurlar da son derece değerli.
Protein gücü üzerinde ise özellikle durmak lazım. Bir yumurtada 6 gramdan fazla protein var. Üstelik içerdiği proteinler dokuz elzem aminoasidin tamamını bulunduruyor.
Ayrıca en değerli “kolin” kaynaklarımızdan birisi de yine yumurta. Kolin yumurtanın sarısında bulunuyor ve günlük kolin ihtiyacımızın üçte birini sadece bir yumurtanın sarısı bile karşılayabiliyor.
Kolin beyin sağlığı ve iltihabi süreçlerin baskılanması söz konusu olduğunda önemli bir madde.
Yumurta eğer bahçelerde, tarlalarda, meralarda beslenen, yani yapay yemlerle değil de doğal ortamda, doğal besinlerle beslenen tavuktan elde edildiyse bol miktarda omega-3 de içeriyor.
Yumurta, göz sağlığı bakımından da çok önemli bir besin. Yumurtanın sarısı gözler için çok mühim olan lütein ve zeaksantin yönünden mükemmel bir kaynak. Bu iki madde yaşa bağlı sarı nokta hastalığı ve kataraktı engelleyebilen karetenoidler.
Ayrıca kilo vermek isteyenler için de yumurta etkili bir gıda. Tokluk hissi sağlaması önemli bir nokta ama yanı zamanda kalorisi de bir hayli düşük. Bir yumurta ortalama 100-130 kalori civarında enerji veriyor. Kısacası yumurta yemek için birden çok nedenimiz var ve yumurtaya olan düşkünlüğümüz sadece lezzetli bir gıda olmasıyla sınırlı değil.
GLÜTEN NE YAPIYOR?
Glüten tahıllarda bol bulunan, hazmı son derece güç, problemli bir protein. Ayrıca bazı duyarlı kişilerde gaz, şişkinlik, hazımsızlık, ishal veya kabızlık, yorgunluk, eklem, kas ağrıları gibi atipik sorunlara yol açtığı da anlaşılıyor. Diğer taraftan glütene alerjisi olan çölyak hastalarında ağır ishallere yol açtığı da kesin. Ama son yıllarda koparılan “glütensiz beslenme” fırtınasının biraz da besin duyarlılığı analizi yapan laboratuvarların ve glütensiz ürünleri pazarlayan firmaların oluşturduğu bir algı oyunu olduğu da kesin. Özeti şudur: Son yıllarda eskisinden daha fazla tahıl tüketiyoruz. Tükettiğimiz tahıllarda da eski tahıllara oranla -genetikleriyle oynandığı için- çok fazla glüten var. Bu glüten zengini tahıllardan üretilen endüstriyel beyaz ekmekler (yani fırın ekmekleri) ekşi maya ile hazırlanmadıklarından içlerindeki glüten parçalanmıyor. Neticede bağırsaklarımız aşırı glüten yüküyle karşı karşıya kalıyor, glüten fazlalığı bir sağlık sorunu haline gelebiliyor. Glüten zengini tahıllardan uzak durmakta yarar var. Ciddi bir glüten intoleransı veya çölyak hastalığı söz konusu değilse “sıfır glütenli beslenme”de ısrar etmenin de bir anlamı yok.
HER TOHUM KENDİ TOPRAĞINDA YEŞERİR. Ne var ki çoğumuz bu mühim noktayı atlar, mutluluğu olduğumuz yerde değil de başka yerlerde ararız. Oysa mutluluk da, huzur da, ruhlu bir hayat da, şifa da Himalayalardaki mistik ritüellerde, Uzak Doğu’nun mucize bitkilerinde, Afrika’nın her derde deva meyvelerinde bulunamaz. Çünkü hiçbir tohum başka topraklarda kök atamaz, beden bulamaz, çiçek ve meyve veremez. Özeti şudur: Nasrettin Hoca’yı dinleyeceğiz, anahtarı nerede kaybettiysek orada arayıp bulmaya çalışacağız.
Her probiyotik herkese uymaz:
Probiyotik takviyeler son yılların en gözde besin destekleri. Tıpkı omega-3, B12, D vitamini takviyeleri gibi bunlara da müthiş bir rağbet var. Peki, doğru mu yapıyoruz?
Yanıtım “havet”! Yani hem hayır, hem evet.
Hayır, çünkü probiyotik kazanımının en uygun yolu onları doğal besinlerle bağırsaklara yerleştirmek, mayalı gıdalara, turşulara, ev yapımı yoğurtlara, kaliteli peynirlere, şalgama, bozaya biraz daha ağırlık vermek.
Evet, çünkü bu her zaman mümkün olabilen bir şey değil, böyle durumlarda da probiyotik takviyesi almaktan başka bir seçenek kalmıyor.
Ayrıca şunu da bilelim: Probiyotikleri sadece hastalık önleyici olarak düşünmememiz lazım. Bazı probiyotikler, bazı sağlık sorunlarında adeta ilaçlar kadar etkili olabiliyor.
Mühim bir ayrıntı da şu: Her probiyotik herkese uymuyor. Her probiyotik aynı sorunları çözmüyor. Bir sorun için işe yarayan herhangi bir probiyotik bir başka sorunda hiçbir fayda sağlayamayabiliyor.
Kısacası probiyotik desteği almak da biraz bilgilenmeyi gerektiriyor.
İsterseniz sözü daha fazla uzatmayalım ve şimdilik aşağıdaki sekiz maddelik probiyotik kullanma rehberini devreye sokalım.
Kısa bir probiyotik kullanma rehberi
1- İçinde neler var? Kullandığınız probiyotik desteğinin içinde hangi bakteri veya bakteriler karışımı var bilmeniz lazım. Nedeni şu: Bazı probiyotikler ishalseniz kabız, bazıları ise kabızsanız ishal yapabiliyor. Bazı probiyotikler bağışıklığa iyi gelirken bazıları da gaz sorununa çözüm üretiyor. Yani farklı probiyotik bakterilerin farklı marifetleri olabiliyor.
2- Gücü ne? Bu da mühim bir ayrıntı. Probiyotik bir desteğin gücü koloni oluşturan birimlerin (CFU) sayısı ile ölçülüyor. CFU değeri arttıkça (yani doz yükseldikçe) daha iyi sonuçlar alınıyor. Ama bazı probiyotiklerde 1-2 milyon CFU ile de netice alınabilirken bazılarında aynı netice için 20-30 milyon CFU gerekebiliyor. Şu da önemli: CFU değeri arttıkça probiyotiğin fiyatı da artıyor.
3- Kabızlık sorunu olanların ve kabızlığın ön planda olduğu spastik kolon sendromundan yakınanların B.Lactis, B. Longum, L. Asidoflus, L. Reuteri, L. Plantarum ve kombinasyonlarından oluşan probiyotikleri tercih etmeleri tavsiye ediliyor.
4- İshal sorununa çözüm arayanların ise S. Boulardii, Saccoromyces ve bifidobakterileri tercih etmeleri öneriliyor.
5- Gaz, şişkinlik ve karın ağrısı ile karakterli spastik kolon sendromu (IBS) problemi olanların L. Plantarum, bifidobakteri, S. Celevisiae ile laktobasil karışımlarından istifade etmeleri öneriliyor.
6- Kilo sorununa çare arayanların yine laktobasiller ile bifidobakterilerin karışımlarını tercih etmeleri öneriliyor.
7- Bağışıklık
gücünü artırmak amacıyla probiyotiklerden faydalananların LGG, L. Gasseri, L. Crispatus ve B. Bifidon, B. Longum içerikli probiyotikleri tercih etmeleri öneriliyor.
8- Sadece genel sağlık yararı amacıyla probiyotik kullanmak istiyorum diyorsanız 4-8 hafta süre ile B. Bifidon takviyesi almanız yeterli.
Zayıflamak istiyorsanız prevotellalarınızı artırın
Bağırsaktaki faydalı bakteri yükü yani probiyotik bakteri gücü kilo dengesini de ciddi biçimde etkiliyor. Bağırsak mikrobiyotasında prevotella grubu probiyotikler çoğaldıkça kilo dengesini korumak kolaylaşıyor.
Bu nedenle artan bel çevresini küçültmek isteyenlerin daha fazla prevotellaya sahip olmanın yollarını bilmelerinde fayda var.
Diğer taraftan mikrobiyotadaki bakteriodes miktarının düşmesi de mühim bir ayrıntı.
Kısacası prevotella/bakteriodes oranını olabildiğince yükseltmekte fayda var.
Bunun yolu öncelikle lif/posa ağırlığı yüksek bir beslenme planı oluşturmaktan geçiyor.
Bitki temelli diyetler prevotella oranını artırırken hayvansal gıdaların çoğaldığı beslenme planları tersini yapıyor.
Prevotellaları artırmak için tavsiye edilen besinler şunlar: Sebzeler, kepekli tahıllar (özellikle yulaf), baklagiller (fasulye, mercimek, bezelye), fındık, badem vb yağlı tohumlar, şeker oranı düşük meyveler.
Bağırsaklar neden çok önemli?
Sağlık problemlerinizin köküne inmek istiyorsanız bağırsaklarınızı sadece düz borular gibi (!) düşünmeyin.
Onları sadece bir “transit otoyol”
gibi de görmeyin. Onlarda neler olup bittiğini anlamayı da lütfen unutmayın.
Bilin ki “ne yediğiniz” de, “ne kadar yediğiniz” de, “neleri nelerle birlikte yiyip içtiğiniz” de önemlidir ama en az onlar kadar hatta onlardan daha da mühim olanı “neleri nasıl hazmettiğiniz”dir.
Ve işte o görevi esas olarak bağırsaklarınız üstlenmiştir. Vücudunuzun besinleri hakkıyla emmesi, onları iyi hazmetmesi bağırsaklarınız tarafından kontrol edilir.
Hazımla ilgili kontrol süreçlerini bilir ve destek olursanız bağırsaklarınız daha iyi hazmeder ve siz daha sağlıklı biri olursunuz.
Bizi bu kimyasallar kirletiyor
◊ Plastik şişelerde satılan sulardaki endokrin bozucular, mesela fitalatlar.
◊ Kırmızı etlerin içine karışan büyüme hormonu kalıntıları, antibiyotikler.
◊ Tavuk etlerinin içinde kalan antibiyotik ve diğer kimyasallar.
◊ Meyvelerin ve sebzelerin içine kadar girebilen böcek öldürücüler.
Haşimato tiroiditi tedavi edilmediği takdirde başka otoimmün hastalıkların görülme oranında da artış olacağını bilmenizi isterim. Görülme riski artan diğer otoimmün ve kronik enflamatuvar hastalıklar hastalıklar aşağıda sıralanmıştır:
-Graves hastalığı
-Vitiligo
-Psoriazis (sedef hastalığı)
-Sistemik lupus eritematozus
-Sjögren sendromu
-Romatoid artrit
-Crohn hastalığı
-Ülseratif kolit
-Çölyak hastalığı (5)
-Multiple skleroz
-Otoimmun gastrit
-Otoimmun pankreatit
-Otoimmun hepatit
-Skleroderma
-Goodpastaure sendromu
-Polymyalgia rheumatica
-Addison hastalığı
-Pernisiyöz anemi
-Trombositopenik purpura
-Tip-2 diyabet
-Kolesterol yüksekliği
-Koroner kalp hastalıkları
-Böbrek problemleri
Orta yaş listenizde neler olmalı?
1- Yeni egzersiz veya aktiviteler (tenis, golf, yüzme, doğa gezileri) bulun.
2- Yeni bir dil (Osmanlıca, İtalyanca, Çince, Rusça) öğrenin.
3- Yeni “kültür” veya “lezzet” turlarına çıkın, gezin, dolaşın.
4- Yeni bir hobi (müzik veya resim dersleri, şiirler, kısa hikayeler üretmek) edinin.
5- Meditasyon, yoga, pilates veya benzeri farklı aktivitelere yönelin.
6- Yeni ve hoş bir takıntının (yemek pişirmek, marangozluk, bahçe bakımı) peşine düşün.
7- Yeni bir merakla (balık tutmak, çiçekçilik, boyacılık) yola çıkın.
8- Yeni bir eğlence türü (sinema, tiyatro, animasyonlar, konserler) keşfedin.
9- Yeni dostlar edinin.
10- Ruhsal yenilenme açılımları (umre seyahatleri, hac yolculukları, dualar, dini vecibelerde yoğunlaşma) yapmayı da sakın unutmayın.
11- Yeni oyun gruplarına (poker, briç ekipleri, tavla turnuvaları) katılın.
12- Eski arkadaşlarla buluşmaları (okul arkadaşları, eski mahalle dostları ile yeniden birlikte olup eski günleri anmalar) unutmayın.
13- Yaşadığınız şehri yeniden keşfetmeyi planlayın.
14- Çocuk ve gençlerle daha çok vakit geçirmeye çalışın.
15- Kütüphanenizdeki eski kitaplarınızı, gazete ve dergi
koleksiyonlarını
gözden geçirmek de iyi bir öneri olabilir.
Gizli şekerin 10 işareti
1- Çok su içip sık idrara çıkmak
2- Çabuk ve sık acıkmak
3- Halsizlik/sabah yorgunluğu/güne mutsuz ve endişeli başlamak
4- Yemek sonraları bitkinlik, kafa karışıklığı, uyku hali hissetmek
5- Aşırı sinirlilik
6- Gece terlemeleri
7- Gündüz uyuklamaları
8- Acıkınca sinirli ve gergin olmak/hızlı ve çabuk yemek/neredeyse çiğnemeden yutmak
9- Tatlı krizleri/tatlı meyve yedikten sonra erken acıkmak veya kafa karışıklıkları/uyuklamalar/terleme nöbetleri yaşamak
10- Tatlı, unlu, nişastalı besinleri takiben yorgunluk hali
Kuruyemiş seçerken şunlara dikkat edin
Fındık, fıstık, ceviz ya da badem fark etmiyor, her biri tıka basa vitamin, mineral, faydalı yağ, protein, yani sağlık kaynıyor. Ama gelin biz onlardan daha çok faydalanmak için şu temel kuralları unutmayalım:
◊ Sert kabuklu yemişlerin hiçbirini işlemden geçirmeyin. Dışlarındaki ince kabuğunu bile soymayın. Doğal halleriyle yiyin.
◊ Mümkünse kabuklu halleriyle alıp yiyeceğiniz zaman kabuklarını kırıp yemeyi deneyin. Eğer paketlenmiş şekilde alıyorsanız uygun koşullarda paketlendiklerinden, saklanıp dağıtıldıklarından emin olun.
◊ Ezme veya toz formlarından, reçellerinden, macunlarından değil, doğal formlarından faydalanın.
◊ Her birinin 100 gramının ortalama 600 kalori civarında enerji sağlayacağını unutmayın. Sağlıklı bir yetişkinin bir günde tüketebileceği kuruyemiş miktarının 30 gramı geçmemesi öneriliyor, 10-30 gram aralığı güvenli bulunuyor. Fazlası kilo
yapıyor.
3 basit tavsiye
Her şeye limon sıkın
Mümkün olan her şeye limon sıkın! Limon sadece güçlü bir C vitamini, flavonoid ve lezzet deposu değil, aynı zamanda etkili bir kilo koruyucusu. Bu etkiyi de zannedildiği gibi yağları eritmesine değil, eklendiği gıdaların glisemik yükünü azaltması ve kana karışma hızını yavaşlatmasına borçlu.
Sarımsak ve sirkeye yer açın
Sirkeyi ve sarımsağı da tıpkı limon gibi daha sık ve bol kullanın. Sirke ve sarımsak da limon gibi yiyeceklerin glisemik yükünü azaltıyor, kan şekerini aniden yükseltme ve insülin patlamalarına yol açma güçlerini baskılıyor.
Bahar ve yaz meyvelerinden faydalanın
Karpuzu, vişneyi, kirazı, karadutu, siyah eriği, kayısıyı, kavunu ilk sıralara yazın. Daha zamanı var ama inciri ve üzümü sakın abartmayın. Meyvelerin de ciddi birer doğal şeker (fruktoz) kaynağı olduklarını, özellikle insülin direnci bulunanlarda karaciğer ve göbekte yağlanmaya yol açtıklarını, kanda şeker ve yağ dengesini bozduklarını hatırlayın.